13 Nisan 2012 Cuma

ULUUMAY MÜZESİ'NDE ESERLER KONUŞUYOR


ÇERKEZ FİŞEKLERİ
Çerkez, Gürcü ve Dağıstan kıyafetlerinin Çerkezka denilen üste giydikleri uzun cepkenlerinin göğüsleri üzerinde sağda ve solda yuvalar içine yerleştirilmiş başları savatlı gümüş fişeklikler zannederdik. Ancak yapılış ve kullanılış amaçlarının çok farklı olduğunu yaptığım araştırmalarla tespit ettim.
Kafkas halkları, Rusların emperyalist emellerine karşı asırlarca savaşmak zorunda kaldılar. Yöre erkeklerinin yaşamının büyük kısmı bu savaşlar dolayısıyla evlerinden uzak arazide geçiyordu. Kafkas halkları özellikle Çerkezler ve Adigeler, arazide gıda ihtiyaçlarını karşılamak için pratik bir çözüm bulmuşlardı. Eti, kemiğiyle beraber kurutur sonra iyice döverek toz haline getirirler, bu et kemik tozunu bal ve çiçek tozu (polen) ile karıştırarak fişeklerinin içine doldururlardı. İki günde bir, bir fişekliğin içindeki gıda hülasasını yedikleri arazide yaşamlarını devam ettirme şansı bulurlardı. Zamanla fişeklerin, bazı hallerde atımlık tüfek malzemesinin konulduğu gerçek fişeklik olarak da kullanıldığı olmuştur.

EFE OLYALARI
Oyalı bir efe "kabalağı" (başlığı) elinize geçerse, fesinin etrafına sarılmış oyaların çeşidini bir sayın. Başlık eğer orijinal ise üzerinde dört çeşit oya göreceksiniz. Bu oyalar efenin annesi, kayınvalidesi, eşi ve kızkardeşi veya kızı tarafından yapılır, fes üzerine dikilirdi. Efe de dağda, bayırda sürdürdüğü zorlu yaşamı esnasında yakınlarının sevgisini başında taşımış olurdu.

YÖRÜK ÇEVRESİ
Gelenek, göreneklerinden kolay beri uzaklaşmayan bir milletiz. Japonların geleneksel yaşamından bahsederler ama dünyada gelenek göreneklerini en iyi biz koruyoruz.
Kız evinde nişan yapıldıktan sonra oğlan evinin kıza ve yakınlarına getirdiği hediyelere karşılık, kız evi de oğlan evine damat ve yakınlarına muhtelif hediyeler götürür. Bu adet hala en zengin ve sosyetik ailelerde de devam eder.
Bilecik-Söğüt ve havalisinde oğlan evine götürülen hediyeler bir meydan sinisi üzerine yerleştirilir. Üzerine de kızın tel kırma ve ipek ipliklerle sevgisini işlediği çevre örtülür. Bu sevgiyle işlenmiş çevreyi damat düğünden sonra boynuna sarar, beş altı ay süreyle öyle gezerdi. Civar köyler ve kasabadaki bekar kızlar da delikanlının evlenmiş olduğunu öğrenirlerdi.

FİŞEKLİ BURSA KEMERİ
Gümüş kemeri meydana getiren parçalar, fişeğe benzediği için bu adı almıştır. Bursa'da bazı ailelerde ve ova köylerinde ise hemen her ailede bulunan bu kemerler eski Midyat telkari işi olup, bir baklası gümüşün orijinal renginde, bir baklası da altın yaldızlı olarak devam eder. Toka ve kemeri meydana getiren parçalar üç güllü ise, değme gelinin keyfine.
Gelin baba evinden çıkarken, babası tarafından ''eline, beline, diline sahip ol'' nasihati ile beline takılır. Bu kemer adeta bir soy kemeri gibidir. Nesilden nesile intikal eder.

BEKÇİ SOPASI (ASASI)
Orta yaşın üzerindeki vatandaşlarımız hatırlar. Her mahallede sabaha kadar görev yapan mahalle bekçileri vardı. Birbirleriyle düdük sesiyle haberleşirler. Bu sesleri duyan halk huzur içinde uyurdu. Mahalle sakinleri bekçilerini tanırlar. Bayramlarda seyranlarda verdikleri bahşişlerle onları sevindirirdi. Onların yerini bugün motorize devriyeler aldı. Osmanlı'nın son dönemlerinde kalın ve süslü asalarla gezerler, hele bir de aşık olduysa asasının etrafını şiirle donatırlardı. Müzemizde bulunan bir bekçi asasının üzeri görev yaptığı mahalledeki bir genç kıza aşık olan bekçinin hislerini ifade eden şiirle donatılmış.

Oturup dilber-i rana arada ten ten çakıyor.
Ol zama mest-i nigahı nice bin can yakıyor.
Sürünüp çeşm-i siyahı ne de baygın baygın bakıyor.
Ol zaman mest-i nigahı ne can yakıyor.
                     
Her dem dil-i meftun ile aşkım olacaktır.
Dünyada benim son nefesim ah olacaktır.
Mahşerde dahi sevdiceğim vah olacaktır.
Aşkın ne demek olduğunu anlayacaktır.

Asanın yapıldığı tarih:Hicri 1317

Esat ULUUMAY / Folklor Araştırmacısı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder