14 Nisan 2012 Cumartesi

GÖÇEBE HAYATLAR


Hüseyin UYSAL
Ben tarihçi, sosyal bilimci ya da kültür araştırmacısı değilim. Bu yazımı genlerime işleyen hislerime kulak vererek, önünü arkasını düşünmeden yazacağım. Nasıl hissediyorsam öyle yani. Doğru, yanlış fark etmez, bencilce kendimi ifade etmeye çalışacağım. Bu hakkı ben verdim kendime.

Artık az da olsa birbirimizi tanıyoruz. Ben Toroslar’dan kopup gelmiş bir garip Yörük çocuğuyum. “Bir garip Orhan Veli” gibi. Binlerce yıldır yürüye gelmiş bir kavmin yürüyen bir ferdi, üyesiyim. Bunun ne demek olduğunu anlatmak, paylaşmak istiyorum bu gün.

Yörük iseniz, inatçısınız demektir. “Keçi inadı” benzetmesi Yörük’lere hastır. Ben buna hep genetik alış veriş diye bakıyorum. “Körle yatan şaşı kalkar” gibi. Lakabınız “hacı yatmazdır.” (benim de) Başınıza ne gelirse gelsin düşer kalkar yolunuza devam edersiniz. Çünkü dağları aşmak sizin meziyetiniz değil, bir sosyal etkinlik değil, spor ya da dağcılık faaliyeti de değil, görevinizdir. Ömür biter aşılacak dağ bitmez. Bu dağda sizin ve hayvanlarınız için ekmek yoksa başka dağda ekmeğiniz, otlağınız hazırdır. Sadece siz de değil, eşiniz, saçı keçi gibi kırkılmış çocuklarınız, hayvanlarınız, bir adet kül yarcı ile oğulmuş tencereniz, birkaç bakır tabağınız, denkleriniz, güneşten kapkara olmuş yüzünüzü de yanınızda taşırsınız.

Bu yüzden mülkiyet bilinciniz gelişmez. Şehirde sürekli çalışarak mülk edinmeye çalışanları anlamakta zorlanırsınız. Ev dediğiniz 3–5 metrelik kıl çadırdır sizin için. Yüz binler ödenecek, hayatınızı ipotek edecek bir şey değil. Yörük yürüyebilen varlıklarıyla öğünür. Kadını, çocukları, hayvanları bir de arka yükü.

Özgürlüğünüze düşkünsünüz demektir. Şehirler, iş merkezleri, kırmızı ışıklar, talimatlar, kurallar, üstü kapalı tehditler, angaryalar, angajmanlar size sökmez. Çünkü Yörüklerin doğa ve yaradan ile yaptıkları zimmi bir anlaşma vardır. Bunun için ne yazılı bir metin ne de üç tarafın da imzası vardır. Bu böyledir de ondan… Dolayısıyla dünyalık geçim derdi bu üçlü arasında selamete ulaşır.  Diğer ikisi yardım eder, Yörük ise tırnaklarıyla çalışır.

Yörükler teknolojiye ait bir tek otomobili severler. Sadece daha hızlı yürüyebilmelerini sağladığı için. Kamyonu katır, deve, eşek yerine, otomobili ise atlarının yerine kullanırlar. Bir evim olsun istemem ama iki ev parasını bir otomobile ödeyebilirim. Onu da küheylanım diye severim.

Eğer bir Yörük iseniz, dünyaya dair aşkların en iyisini yaşarsınız. Ayaklarınızın altı yürümekten tırnaklı hayvanların ayakları kadar nasır bağlar. Ancak o ayaklar bilerek bir çiçeği, bir kelebeği ezmez. Az konuşurlar ama dilleri nasırlı değildir. Söze saza aşinadırlar. Her Yörüğün cebinde bir kurumuş çiçek vardır. Kadınını da bazen bir çiçek gibi cebinde, bazen bir muska gibi kalbinde, bazen de hasta kadınını sırtında taşır dağlar aşırır. Gık demez. Vicdanlı ve hayat doludurlar. Sevdası da sevgisi de hırçındır.

Açlığa dayanır, yokluğa dayanır ama sevdasızlık zor gelir. Yediği yufka ekmekten daha yufkadır yüreği.

Cesurdur Yörük. Vahşi bir hayvanı tırnaklarıyla parçalayabilir, yılanın başını avucunda ezebilir, vatanını korumak için düşmanını da parçalayabilir. Ancak Çanakkale’de, Gelibolu’da yaralı düşmanını sırtında taşıyan yiğitler de Yörük’tür.

Asidirler. Baş kaldırmayı, boyun eğmemeyi yaşam biçimi kabul ederler. Doğaya hayata boyun eğmedikleri gibi otoriteye de boyun eğmezler. Otoriteden de hiçbir şey beklemezler. Gölge etme yeter derler. Gölge ederse de “Ferman Padişahınsa dağlar bizimdir” seçeneği hep kenarda hazır bekler. Onları otoriteye dahil etmenin tek yolu yufka yüreklerine ulaşmaktan geçer.

En önemli “yürüyen Yörüklerden” olan “Torosların hırçın çocuğu” kıymetli yazarımız Yaşar Kemal’in kitapları ve yaşam biçimi bu ve benzeri hikâyelerle doludur.

Hayattan ve ölümden korkmazlar. Bir Yörük yaşıyor ve yetişkinse sağlıklı, sıhhatli ve dinç demektir. Çünkü çürüklerimizi ilk beş yılda yani üreyemeden doğa ayıklar. O yüzden genetiğimiz sürekli iyileşe gelmiştir.  Öleni öldüğü yerde gömmek bizde adettendir. Ölüm korkutmaz bizi, yaşamak da…

Sevgili dostlar ben bu konuyu çok sevdim doğrusu. Ne zamandır benzer bir yazı kaleme almayı istiyordum. Bu konuyu bir ömür yazmaya, eşim ve biri birinden kıymetli üç evladımla bu topraklarda yürümeye devam ediyor olacağım…

Son olarak bir Yörük atasözü:
“Yörüğün evini bir katır taşır, keyfini kırk katır taşıyamaz.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder